Alman gazetelerinden Frankfurter Allgemeine'nin, BM birliklerinin Batı Bosna'da Sırp birliklerine lojistik destek sağladığı yolundaki iddiası da, sözkonusu teşkilatın Sırp saldırılarının durdurulması için gerçekleştirdiği birtakım diplomatik girişimlerin ciddi olmadığını ortaya koyuyordu. Frankfurter Allgemeine gazetesi, BM birliklerinin himayesinde Batı Bosna'da bir hava köprüsü oluşturularak Sırp birliklerine askeri malzeme temin edildiğini ileri sürmüştü. Bu gibi haberlerin ortaya çıkmasından hemen sonra ABD yönetimi de dikkatleri başka yönlere çekmek amacıyla, Müslümanların BM kontrolüne verilen Sırplara ait ağır silahların toplandığı yerleri bombaladıklarını ileri sürdü. ABD yönetimi Bosna-Hersek'teki çatışmaların sorumlusu olarak Sırpları ve Belgrad yönetimini görürken Saraybosna yönetiminin ve Müslümanların da bu çatışmaları kışkırtıklarını ileri sürdü.
BM Genel Kurulu 23 Eylül 1992 tarihinde aldığı bir kararla Sırbistan ile Karadağ'ın oluşturduğu yeni Yugoslavya Federasyonu'nu BM Genel Kurulu üyeliğinden çıkardı. Ancak BM Güvenlik Konseyi de aynı tarihte, yeni Yugoslavya'nın tekrar üyeliğe alınabilmesi için yeniden müracaatta bulunması üzere bir tavsiye kararı aldı.
7 Ekim 1992 tarihinde Bosna-Hersek'in başkenti Saraybosna'nın silahtan arındırılması üzere Cenevre'de birtakım görüşmeler başlatıldı. Ancak Bosna-Hersek cumhurbaşkanı İzzetbegoviç Sırp saldırıları devam ettiği sürece bu görüşmelerin sonuç getirmeyeceğini ifade ederek Cenevre toplantısına katılmadı.
BM Güvenlik Konseyi, 9 Ekim 1992 tarihinde Bosna-Hersek hava sahasının BM uçakları dışında bütün uçaklara kapatılmasını kararlaştırdı. Ancak Bosna-Hersek'in BM daimi temsilcisi bu kararın en başta kendi aleyhlerine olacağına dikkat çekerek, "Sırplar uçak kullanamayacak ama biz de dost ülkelerden yardım alamayacağız" diye konuştu. Bundan sonraki tarihlerde BM Güvenlik Konseyi'ne, Bosna-Hersek'e uygulanan ambargodan en çok saldırıya maruz kalan Müslümanların zarar gördükleri hatırlatılarak bu ambargonun kaldırılması teklif edildi ancak Güvenlik Konseyi bu teklifleri reddetti. Bosna-Hersek cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç BM'nin bu tutumu dolayısıyla, Yugoslavya konferansı eşbaşkanlarından Cyrus Vance'a gönderdiği mektupta Bosna-Hersek'e yönelik silah ambargosunun büyük adaletsizlik olduğunu bildirdi. İzzetbegoviç mektubunda şunları söyledi: "Silah ambargosunun kaldırılmasının Bosna Hersek'teki savaşı kızıştıracağını söylediniz. Ancak savaş şu anda, özellikle ambargo sebebiyle zaten olabileceği kadar kızgın...Savaş saldırganların silaha sahip olması bizim ise silahımızın olmaması sebebiyle devam ediyor. İki tarafı da eşit kabul etmeniz benim milletim için büyük bir adaletsizlik. Saldırganın bizi yoketmesine yardım ettiğinizi düşünüyorum".
Uluslararası Yugoslavya Konferansı eşbaşkanları Cyrus Vance ile Lord Owen tarafından 6 Kasım 1992 tarihinde Sırplara ellerindeki ağır silahları teslim etmeleri üzere çağrı yapıldı ve bunun için bir hafta süre tanındığı bildirildi. Ancak bir hafta içinde Sırpların silahlarını teslim etmemeleri durumunda ne şekilde cezalandırılacakları yolunda herhangibir açıklamada bulunulmadı. Dolayısıyla Sırplar bu çağrıyı da pek nazarı itibara almadılar. Çünkü silahlarını teslim etmemeleri durumunda herhangi bir şekilde cezalandırılmayacaklarını biliyorlardı.
11 Kasım 1992 tarihinde BM özel temsilcisi Cyrus Vance ve Avrupa Topluluğu arabulucusu Lord Owen'in girişimleri ile taraflar arasında bir ateşkes anlaşması imzalandı. Ancak Sırplar bu ateşkes anlaşmasına uymayarak saldırılarını sürdürdüler.
Sırplar bundan sonraki tarihlerde de değişik vesilelerle ateşkes anlaşmaları imzaladılar. Ancak anlaşmanın gerçekleştirilmesinin üzerinden bir kaç saat bile geçmeden yine kendileri bu anlaşmaları bozuyorlardı. Sırpların bu tutumları onların ateşkes anlaşmalarını da bir oyalama, bazı zor durumları atlatma taktiği olarak kullandıklarını gösteriyordu.
İslâm Konferansı Teşkilatı genel sekreteri Hamid el-Gabid Kasım ayı ortalarında gerçekleştirdiği Bosna-Hersek ziyaretinden sonra İslâm ülkelerini Bosna-Hersek'in Sırp saldırılarından korunması için doğrudan müdahalede bulunmaya çağırdı. Ancak bu çağrı üzerine harekete geçen bir ülke olmadı.
25 Kasım 1992 tarihinde Türkiye'nin çağrısıyla, İstanbul'da, Bosna-Hersek'te yaşanan durumun görüşülmesi ve bu bölgedeki savaşın bütün Balkanlar'a yayılmasının engellenmesi için alınabilecek tedbirler üzerinde durulması amacıyla bir zirve gerçekleştirildi. Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ'ın dışındaki bütün Balkan ülkelerinin katıldığı zirve sonunda yayınlanan ortak bildiride Sırp saldırılarının bütün Balkan ülkelerini tehdid ettiğine dikkat çekildi. Ancak zirve Bosna-Hersek probleminin çözümü açısından yeni bir şey ortaya koymadı.
Bu olayın hemen arkasından 1 Aralık 1992 tarihinde Suudi Arabistan' ın Cidde şehrinde İslâm ülkeleri dışişleri bakanları Bosna-Hersek kriziyle ilgili bir toplantı gerçekleştirdiler. Bosna-Hersek dışişleri bakanı Haris Slaciç de toplantı başlamadan önce yaptığı açıklamada bu toplantının Bosna-Hersek için son ümit olduğunu söyledi. Ancak bu toplantıda Bosna-Hersek'le ilgili olarak alınan kararlar sadece tavsiye kararları olmaktan ileri geçemedi. Doğrudan müdahale yönünde herhangibir karar alınmadı. Öte yandan İslâm ülkelerinin askeri müdahalede bulunmalarının sözkonusu olabileceği yönündeki söylentiler üzerine Yugoslavya Konferansı eşbaşkanları Vance ve Owen bir açıklama yapma ihtiyacı duyarak askeri müdahaleye karşı olduklarını bildirdiler. Bu açıklama aynı zamanda İslâm ülkelerine karşı bir gözdağı anlamı taşıyordu. Daha sonra Bosna-Hersek'teki BM Barış Gücü Komutanı Philippe Morillow Bosna-Hersek'e askeri müdahalede bulunmanın imkânsız olduğu yönünde açıklamada bulundu.
Sonuçta gerek uluslararası kuruluşların ve gerekse Batı ülkelerinin olayları yaptırım gücü olmayan kararlarla geçiştirmeleri gerekse Bosna-Hersek Müslümanlarına en büyük yardımı yapmaları gereken İslâm ülkelerinin dışa bağımlı politikalarından kaynaklanan ilgisizlikleri Bosna-Hersek'i acı ve ızdıraplara boğdu. 1992 yılının sonuna gelindiğinde yaklaşık 140 bin Bosna-Hersek'li öldürülmüş, çoğu Müslüman olmak üzere 2.5 milyon Bosna-Hersek' li de yurtlarını terkederek komşu ülkelerin topraklarına sığınmak zorunda kalmıştı. Bosna-Hersek Müslümanlarına yardım edenler de genelde gönüllü İslâmi kuruluşlardı. Yapılan açıklamalara göre 35 kadar İslami yardım kuruluşu bu Müslümanların imdatlarına koşmuştu. Bazı uluslararası kuruluşların Kızılhaç vasıtasıyla yaptıkları yardımlar ise genellikle Müslümanların ellerine ulaşmıyordu. Bazı yetkililer Kızılhaç'a verilen yardımların Sırplara teslim edildiğini onların da bunları parayla sattıklarını duyurdular. Bosna-Hersek'e yapılan yardımları koordine eden Merhamet teşkilatının Sancak temsilciliği, Sırbistan ve Karadağ kızılhaç teşkilatlarını BM'e şikayet ederek bu teşkilatların Müslüman mültecileri Sırp çetniklerine teslim ettiklerini ileri sürdü.